Deniz, Kum, Güneş
Akdeniz kıyılarında olup da bu üçlüyü tattırmayan nokta var mıdır acaba? Kıyı kesimlerinden bahsediyorsak yoktur ama Alanya gibisi de biraz zor bulunur. Neden mi? Alanya’daki çoğu plaj mavi bayraklı, yani suyun temizliği uluslararası standartlarca onaylanmış durumda. 1 yıllık süreyle verilen ve düzenli aralıklarla çeşitli analizler yapılarak kalitesi kontrol edilen bu plajlar Alanya’nın namını arşa taşımak konusunda pay sahibiler. Adını Antik Mısır Kraliçe’sinden alan ve altın rengi kumuyla baş döndüren Kleopatra Plajı, Toroslar’ın görkemiyle buluşan Portakal Plajı, Damlataş Mağarası’nın önünde bulunan ve berrak deniziyle içimizi bir hoş eden Damlataş Plajı, mavi bayraklı Alanya plajlarından sadece bazıları.
Masmavi denizinin karşısına uzanıp keyif yapabileceğiniz Alanya’da tabii ki pek çok aktivite yapma imkanınız var. Yamaç paraşütü, sörf, kano, rafting, dalış yapabileceğiniz spor ve aktiviteler arasında. Bunlar dışında, Toroslar’dan kaynaklı Alanya yaylaları da pek meşhur. Alanya’nın daha serin, bol oksijenli ve çok bilinmeyen bir yüzüyle tanışmak isteyenler için duyurulur! Ayrıca “Gün batımının keyfine varmadan Alanya’dan ayrılacak değilim.” diyenler Kleopatra Plajı’nda buluşuyor, söylemeden geçmeyelim.
Cilt Cilt Tarih
Alanya, farklı dönemlerde farklı eserleri bugüne armağan etmiş bir nokta. Gerçekten de tarih kitaplarında izleri cilt cilt. Yapılan araştırmalar ilçenin tarihinin günümüzden 20 bin yıl öncesine kadar dayandığını gösteriyor. Alanya’nın şimdiye kadar kucak açtığı bazı medeniyetler arasında Pers İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı var.
Alanya için “Antik Kentlerin Cenneti” demeden edemeyeceğiz. Akdeniz’in hakkını veren bir manzara sunan Hamaxia, Dim Vadisi’nden yükselen Laertes, halk arasında Sinek Kalesi olarak bilinen Hamaxia, anıtsal kapı girişi bulunan Syedra, Alanya merkezinden küçük yolculuklarla ulaşabileceğiniz antik kentler.
Alanya’da antik kentlerin dışında pek çok mimari eserle buluşup tarihe kavuşmanız da işten değil. 13. yüzyılda Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın emriyle inşa edilen 83 kuleli Alanya Kalesi ve adını üst kısmında bulunan pişmiş tuğlalardan alan Kızılkule, ilçenin en ünlü mimari eserlerinden. Yine Selçuklu döneminde yapılan Tersane, Sarapsa Kervansarayı, Alara Kervansarayı ve Alara Kalesi de tarihin somut eserleri arasında.
Doğa Gibi Doğa
Sadece kuzeyindeki Toros Dağları’na bile mükemmellik sertifikası verilebilecek olan Alanya, pek çok doğal güzelliği barındıran bir ilçe. Kara ve deniz mağaralarından kanyona, yaylalardan akarsulara harikalıkların evi… Kara ve deniz mağaralarıyla dünyada ne kadar gizli harikaların olduğunu kanıtlayan Alanya’da gideceğiniz mağaraların güzelliği, anlatılarak bitirilmeyecek türden.
1948 yılında iskele inşası sırasında şans eseri bulunan ve oluşumu yaklaşık 15 bin yıl önce başlayan Damlataş Mağarası’nın büyüleyiciliği sadece görüntüsünden gelmiyor. Boyu 15 metreyi bulan sarkıt ve dikitlerle süslenmiş Damlataş Mağarası’nın bronşit ve astım hastalarına şifa verdiği düşünülüyor.
Türkiye’nin ziyarete açık en büyük ikinci mağarası olan ve ancak hayalimizde yaratabileceğimizi düşündüğümüz bir atmosfere sahip olan Dim Mağarası’nın güzelliğinin sorumlusu hem dağın yamacına kurulu olması hem de dibinde bulunan küçük göl. “Büyüleyici” kelimesinin anlamını keşfetmek istiyorsanız, çare Dim Mağarası.
Sadece karadaki mağaraları değil deniz mağaralarını da bizimle buluşturan Alanya’da rengarenk bir atmosfer sunan Fosforlu Mağara, tekne turlarıyla ulaşılabilecek Korsanlar Mağarası, Aşıklar Mağarası mutlaka görmeniz, görmezseniz sonrasında üzülmenize sebep olacaklar doğal güzellikler arasında.
Muhteşem bir tablo gibi doğal güzellikler sunan Alanya’nın en çok turist çeken doğal oluşumlarından biri de adını bulunduğu köye veren Sapadere Kanyonu. Yaz aylarında, buz gibi suyun aktığı şelalenin alt kısmında bulunan dev kazanında yüzenlere rastlamanız mümkün.